Restoratif Diş Tedavisi, diş yapılarının gelişimsel ve kazanılmış hastalıkları nedeniyle görülebilen form bozukluklarını düzeltmek, restore etmek, dişin fonksiyon ve estetiğini yeniden kazandırmak, daha da önemlisi koruyucu diş hekimliği prensiplerini uygulama ve yaygınlaştırma sorumluluğunu üstlenen diş hekimliğinin bir uzmanlık alanıdır. Kompozit (Beyaz) Dolgular Porselen Dolgular Fiber Destekli Restorasyonlar Diş Beyazlatma (Bleaching) Dişlerde iki çeşit renklenme oluşur: İç renklenme: Dişin içine nüfuz etmiş ve fırçalama ile giderilemeyen lekelerdir. Dişlerin oluşumları sırasında oluşan yapısal bozukluklar da (ilaçlara bağlı veya fazla flor alımına bağlı vb.) bu sınıfa girer. Bleaching işlemi bu tip vakaların büyük bir kısmında çok başarılı olur. Dış Renklenme: Diş yüzeyine sigara, çay, kahve kola gibi boyayıcı bazı gıdalar sebebiyle oluşan renklenmelerdir. Çoğunlukla diş taşı temizliği ve sonrasında bu lekelerden kurtulmak mümkündür. Farklı renklenmeler farklı tedaviler gerektirebilir. Bu sebeple ne tip bir tedavi yapılması gerektiğine diş hekiminizin karar vermesi en doğrusudur. Diş beyazlatma, dişlerde görülen, doğuştan ya da sonradan kazanılmış olan renklenmelerin diş beyazlatma jelleri ile giderildiği kozmetik bir çözümdür. Beyazlatma işlemi özel olarak hazırlanmış bir jelin dişler üzerine sürülmesi ile kimyasal yolla, bir ışık kaynağı veya lazer ile reaksiyonun hızlandırılması şeklinde yapılır. Beyazlatma işlemi ev ve ofis tipi olmak üzere iki şekilde uygulanır: Ofis Tipi Beyazlatma (Ofis Bleaching): Retoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı Kliniklerinde, uygulanan beyazlatma yöntemidir. Tedaviyi uygulayan hekimin profesyonel bilgi ve beceriye sahip olması gerekmektedir. Bu yöntemde uzman hekim, diş yüzeyi üzerine beyazlatma (bleaching) ajanını yerleştirir ve beyazlatılacak dişlerin üzerine özel bir ışık kaynağı tutulur. Beyazlatma işlemi en az 2 seansta gerçekleşmekte ve süresi 15-45 dk arasında değişmektedir. Klinikte yapılan beyazlatma işlemine ek olarak hastadan alınan ölçü ile hazırlanan şeffaf plakların içine yerleştirilen beyazlatma jelleri ile ev tipi beyazlatma işlemi (Home Bleaching) yapılabilmektedir. Tedavi günlük 4 - 8 saat, ortalama 1 - 4 hafta süreyle devam etmektedir. Beyazlatma işlemlerini takip eden birkaç gün içinde dişler son rengini almaktadır. Beyazlatma sırasında hekim tarafından beyazlatma jelinin ulaşmasının istenmediği bölgeler izole edilerek kapatılmaktadır. Bu nedenle beyazlatma işlemi hekim gözetiminde yapılmalı, hekime danışmadan market ürünleri kullanılmamalıdır. Beyazlatmanın etkisi genellikle 6 ay - 2 yıl arasında, kişiden kişiye değişen faktörlere bağlı olarak değişmektedir. Beyazlatma işleminin etkinliğini arttırmak için 6 aylık ya da 1 yıllık süreçlerde tekrar uygulama yapılmalı ya da 3 - 6 aylık süreçlerde ev tipi beyazlatma ile desteklenmelidir. Genel ağız bakımına dikkat etmek ve beyazlatma sonrasındaki bir haftalık süreçte baskın rengi olan gıdalardan uzak durmak beyazlatmanın etkinliğini ve ömrünü arttıracaktır. Gülüş Tasarımı Bireyin birtakım kişisel estetik beklentileri sağlık ve doğallık ile birleştirilerek gülüş tasarımı planlanır. Dişler arasındaki ilişki, dişleri çevreleyen yumuşak doku ve hastanın yüz karakteristiği, dinamik ve 3 boyutlu bir tablo oluşturur. Bireyin yüz hatlarına uyum sağlayan şekillere, boyutlara ve düzenlemelere bağlı olarak, diş hekimi ve teknisyenin artistik çalışmasıyla doğal ve tamamıyla hoş bir görünüm oluşturabilir. Gülüş tasarımının amacı, geçmişin aksine mümkün olduğunca konservatif yaklaşımla, diş yapılarında minimum düzeyde hazırlık ile estetik sağlamaktır. Bu yarattığımız gülümseme estetik olarak çekici olması gerektiği gibi fonksiyonel olarak da ideal seviyede olmalıdır. Diş hekimi olarak bize düşen görev, dikkatli teşhis, analiz ve tedavi ile hastalarımızda en iyi estetiği sağlamaktır. Kompozit-Porselen Lamina Veneer Restorasyonlar Lamina Veneer Kimlere Uygulanır? Lekeli Dişler: Geçirilmiş bir hastalık nedeniyle lekelenen veya çok fazla çay, kahve, sigara tüketimi nedeniyle rengini kaybeden dişler ya da genetik olarak doğal diş rengi koyu olan ve beyazlatma yöntemi ile istenilen sonuç elde edilemeyen dişler lamina diş kaplamaları ile tedavi edilebilir. Zedelenmiş Dişler: Kötü kullanım nedeni ile yıpranmış, bir kaza esnasında çizilmiş veya kırılmış dişlerde lamina veneer tedavi yönteminden yararlanılabilir. Tek bir dişiniz zedelenmiş olsa da diğer dişlerinizin rengi ile uyum sağlayarak doğal görünecek şekilde tedavi edilebilir. Aralıklı dişler: Dişleriniz arasında oluşan boşluklar (diastemalar) lamina venerler ile kolayca kapatılarak estetik gülüş tasarımı sağlanabilir. Çapraşık Dişler: Çapraşık dişlerin tedavisinde öncelikli olarak ortodontik tedavi önerilmektedir. Ancak ortodonti uzun dönemli bir tedavi yöntemi olduğundan aşırı çarpık olmayan dişlerin tedavi edilmesinde lamina veneerlerden yararlanılır. Lamina veneerler dişlerin ön yüzeylerine yapıştırılarak estetik ve mükemmel gülümsemeler elde edilebilir. Lamina Veneer Tedavi Süresi Nedir? Kompozit Lamina Veneer Restorasyonlar Porselen Lamina Veneer Restorasyonlar Dental Erozyon (Dişlerde Aşınma) Ağız Kokusu
Kompozit dolgular diş çürüklerinin tedavisinde estetik bir sonuç elde etmek amacıyla uygulanan restorasyon materyalleridir. Dişlerdeki mevcut çürük dokular temizlenip uzaklaştırılarak hazırlanan kavitelere, materyalin tabakalar halinde yerleştirilmesi ve özel bir ışık ile sertleştirilmesi prensibi ile kullanılmaktadır. Dolgular sertleşme aşamasından sonra uygulanan dişin anatomik özelliklerine göre şekillendirilir ve cilalanır. En büyük avantajları sağlıklı olmasının yanı sıra diş dokularını taklit eden estetik özelliklere ve farklı renk aralıklarına sahip olmalarıdır. Bu nedenle çürük dokuların temizlenerek restore edilmesinin yanı sıra dişlerin renk ve biçimlerinde bulunan sorunların da giderilmesinde rahatlıkla kullanılabilmektedir. En büyük dezavantajı her ne kadar çok iyi cilalanabilir olsa da, hastanın beslenme alışkanlıklarına bağlı olarak boyar maddeler ile renklerinin hafifçe değişebilmesi ve işlem sonrasında geçici bir duyarlılık oluşturma ihtimallerinin olmasıdır. Günümüzde adeziv sistemlerdeki gelişmeler neticesinde kompozit dolgular dişlere iyi bağlandıkları için kalan diş dokularını desteklemekte, diş restorasyon sınırında oluşabilecek sızıntı ve ikincil çürüklerin oluşma riskini en aza indirmektedir. Gelişmiş yüzey özellikleri ve yapılarındaki gelişmeler sayesinde kolaylıkla tamir edilebilmekte ve yeniden cilalanabilmektedirler.
Modern diş hekimliğinde dişin kalan sağlam dokularını korumak birinci önceliğimiz olduğu için, dişlerde doku kaybının fazla olduğu durumlarda, kalan sağlam diş dokularını korumak amacıyla porselen dolgular uygun bir tercih olarak karşımıza çıkmaktadır. Porselen dolguların hazırlanması sırasında en ileri teknoloji kullanılır ve ağız içi restorasyon materyalleri arasında diş dokusuna en uygun malzemelerden biridir. Minimum doku kaybıyla maksimum tutuculuk sağlamakta, porselen kaplamalara göre dişte çok daha az madde kaybı gerektirmekte, sıkıştırılmış özel porselen yapısı nedeniyle ağızda şekil değiştirmemekte ve kenar sızıntısı riskini en aza indirmektedir.
Fiberle güçlendirilmiş kompozit restorasyonlar diş hekimliğinde güncel tedavi seçenekleri arasında yer almaktadır. Mühendislik alanında, savunma sanayinde, denizcilik, uçak ve roket endüstrisinde kullanılmakta olan fiber materyaller, materyal çeşitliliğinin artması ile birlikte günümüz modern diş hekimliğinde de tedavi seçenekleri arasında yerini almıştır. Estetik olması, yüksek mekanik özelliklere, yorulma direncine ve sertliğe sahip olması, biyouyumlu olması ve toksik olmaması nedeniyle rahatlıkla kullanılabilmektedir. Diş eti ve periodontal dokularda oluşmuş harabiyet nedeniyle mobilitesi olan (sallanan), ağızda durması zor hale gelmiş dişlerin sabitlenmesi amacıyla fiber lifler, adeziv (bonding) materyalleri ile birlikte kullanılarak başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Tek diş eksikliği varlığında komşu dişlerden destek alınarak, dişlerde minimal preperasyonla tek seansta başarılı bir şekilde ağız içinde tamamlanabilmektedir. Aşırı kuron harabiyeti olan dişlerde, restorasyonların içerisine yerleştirilerek restorasyonun mekanik özelliklerini, aşınmaya ve çiğneme basınçlarına direncini arttırmakta, kalan diş dokularının kırılma riskini en aza indirmektedir. Tüm kompozit restorasyonlar gibi tamir edilebilmekte, yeniden cilalanabilmekte, biyouyumlu ve estetik olması sayesinde hastalar tarafından kolaylıkla kabul edilebilmektedir.
Dişlerin rengi genetik birçok özellik gibi (saç, göz, cilt rengi) kişiye özgü bir özelliktir. Dişin yapısını oluşturan dokular ve bu dokuların içerik oranları dişlerin renklerini belirlemektedir.
Estetik bir gülüş tasarımı için yapılan revizyonun amacı dişler, diş eti, dudak, kas, iskelet yapısı ve eklemleri kapsayan, uyumlu ve istikrarlı bir çiğneme sistemi geliştirmektir. Özetle gülüş tasarımı; hekimliğin ve sanatın birlikte uygulanarak, ideal gülüşün sağlanmasıdır. Beyazlatma, lamina veneer ve ortodonti tedavisi gülüş tasarımı içerisinde yapılabilecek tedaviler arasındadır.
Lamina restorasyonlar dişe zarar vermeden ya da minimum aşındırmayla, dişlerdeki küçük şekil bozukluklarının giderilmesinde uygulanan tedavi yöntemidir.
Lamina veneerlerin kompozit dolgular ile yapıldığı durumlarda tedavisi gün içerisinde sonuçlanabilmektedir. Ancak porselenden yapılan lamina veneerlerin laboratuvar süreçleri olması nedeniyle tedavinin tamamlanması 4-7 gün arasında değişiklik gösterebilir.
Kompozit dolgu materyalinin hastanın diş rengine uygun bir renk tonunda seçilerek, tedavi edilecek dişlere adeziv (bonding) materyalleri ile ilave yapılması, estetik ve sağlıklı bir görünüm elde edilmesi esasına dayanır. “Tabakalama” tekniği ile dişin farklı bölgelerindeki farklı tonlar, geniş renk skalasına sahip kompozit materyalleri ile restore ederek dişe doğal görüntüsü kazandırılmaktadır. Kompozit Laminaların yapımı esnasında pek çok durumda anestezi ihtiyacı olmamaktadır. Kolay tamir edilebilmekte ve iyi cilalanabilmektedir. Bütün yaş gruplarında rahatlıkla uygulanabilmekte, ilerleyen zaman içerisinde tekrar yapılabilmektedir. Ek laboratuvar işlemleri gerektirmediği için diş hekiminin koltuğunda tek seans (yapılacak diş sayısına göre) içerisinde tamamlanabilmektedir.
Porselen Laminalar tırnak kalınlığında, dişlerin ön yüzeylerine yapıştırılan, istenilen şekil, form ve renkte, 0.3 - 0.7 mm kalınlığında hazırlanan porselen yapraklardır. Sağlıklı bir ağızda kanal tedavisi ve diş eti operasyonunun gerekmediği durumlarda bir hafta gibi kısa bir sürede tamamlanabilmektedir. Diş minesine benzer ışık geçirgenliği, şekil, form ve renk özellikleri ile doğal dişleri taklit edebilmekte; dişin ön yüzeyinden çok ince bir mine tabakası aşındırılarak hazırlandığı için porselen kaplama uygulamalarında olduğu gibi mine dokusunun tamamı kaldırılmamaktadır. Günümüzde porselen laminalar dişlerinin şekil, renk ve formundan memnun olmayan hastaların gülüş dizaynlarını yeniden tasarlamak amacıyla yapılan ideal tedavi olarak kliniklerde yerini almaktadır. Beyazlatma ile sonuç alınamayan antibiyotik ya da fluorosis renklenmesi gibi durumlarda, kalıtımsal yapı ve renk bozukluklarında, rengi ve formu bozulmuş ön diş restorasyonlarının düzeltilmesinde, kırık, aşınmış veya kanal tedavisi sonrasında doğal estetik özelliklerini kaybetmiş dişlerin tedavisinde porselen laminalar arzu edilen estetik sonuçları ortaya koymaktadır. Parafonksiyonel alışkanlıklardan (tırnak yeme, kalem ısırma, diş gıcırdatma vb.) uzak durulduğu sürece kırılma riski çok düşüktür. Gelişmiş yüzey özellikleri sayesinde kolormatik ajanların yüksek oranda olduğu ürünlerin (çay, kahve, tütün ürünleri vb.) tüketimi çok aşırı olmadığı sürece çok fazla renk değiştirmezler. Porselen lamina klinik araştırmalara göre uygun endikasyon, doğru uygulama ve iyi bir ağız bakımı ile 10 - 20 yıl süreyle tatmin edici klinik performansa sahip bir tedavi seçeneğidir.
Dental Erozyon diş sert dokularında çürük olmaksızın görülen madde kayıplarıdır. Hızlı ilerleyen ve geri dönüşü olmayan bir süreç olarak tanımlanmaktadır. İleri dönemlerde kişide çok fazla sıcak-soğuk hassasiyetine sebep olabilmektedir. Dental erozyona vücut kaynaklı ve dış kaynaklı asitler sebep olmaktadır. Mide asidinin ağız boşluğuna geri akması, hamilelik, reflü, nörolojik kusma, anoreksia nervosa gibi psikosomatik sebepler ile oluşan vücut kaynaklı asitler dental erozyonun intrensek sebepleri arasındadır. Vücut kaynaklı asitlerin altında yatan psikosomatik ve patolojik sebepler farklı uzmanlık dallarındaki tıp hekimleri ile konsültasyon yapılarak çözüme ulaştırılmalıdır. Dış kaynaklı asitler ise hastaların tükettiği asitli yiyecek ve içecekler, çalışma ortamına bağlı çevresel asitler ve kullanılan ilaçlar olarak sıralanabilir. Günümüzde değişen yaşam tarzı nedeniyle asitli yiyecek ve içeceklerin tüketimi artmıştır. Yüksek kalorili ve şeker içerikli yiyecekler ile asit oranı yüksek gazlı içecekler erozyon riskini arttırmaktadır. Dental erozyonda erken teşhis için klinik görünüm çok büyük önem arz etmektedir. Erken dönemde teşhis edilip risk faktörlerinin ortadan kaldırılması erozyon tedavisinde ilk basamağı oluşturmaktadır. Yapılan araştırmalar sosyoekonomik düzey ve ağız bakım alışkanlıkları ile dental erozyon arasında pozitif bir korelasyon olduğunu saptamıştır. Dental erozyonun tedavisinin ikinci basamağında hastaların ağız bakım alışkanlıkları, fırçalama sertlikleri incelenmelidir. Tüm risk faktörleri elimine edildikten sonra restoratif tedavi seçenekleri belirlenmelidir. Hastaların aşınan ve yüzey özellikleri bozulan diş sert dokularının diş hekimliği kliniklerinde bulunan yüksek fluorid içerikli jel uygulamaları ile çürük riskleri en aza indirilir, ilerlemiş madde kayıpları görülen dişlerde estetik beyaz dolgular ve porselen restorasyonlar ile tedavi seçenekleri belirlenir, hastaların tükürük özellikleri incelenerek destekleyici ürünler tavsiye edilir.
Ağız kokusunu bir hastalık olarak tanımlamak yanlıştır ancak birçok hastalığın göstergesi olabilmektedir. Ağız kokusu Fizyolojik ve Patolojik olmak üzere iki başlık altında ayrılmalıdır. Fizyolojik ağız kokusu tüketilen besinler ya da sindirim kanalında biriken gazlar nedeniyle ağız içerisinde hoş olmayan koku oluşumudur. Patolojik ağız kokusu ise hasta davranışları açısından üç ana başlık altında toplanmaktadır. Hastanın ağız kokusu varlığından haberdar olduğu ve kabullendiği Tip I, hastanın ağız kokusunun yakınları tarafından hissedildiği Tip II, hastanın aralıklı dönemlerde fark ettiği ağız kokusu şüphesi olarak varlığını gösteren Tip III olarak sınıflandırılmaktadır. Her üç tipte de ağız kokusu varlığı mide bağırsak hastalıkları, solunum sistemi rahatsızlıkları, kronik rahatsızlıklar (diabet, renal yetmezlik, karaciğer yetmezliği) ya da metabolik bozuklukların habercisi olabilir. Ancak yapılan araştırmalara göre ağız kokusunun yaklaşık %85 oranında sebebi ağız boşluğundan kaynaklanmaktadır. Ağız boşluğu kaynaklı kötü ağız kokusunun tedavisi için öncelikle diş hekimine düzenli olarak muayene olmak gerekmektedir. Periodontal dokularda bulunan ödem, kanama, dental plak ve diş taşı varlığı; dil üzerinde ve diş yanak arasındaki boşluklarda biriken bakteriler ağız kokusunun başlıca sebeplerindendir. Ek olarak ağız içinde bulunan ara yüz çürükleri ve eski restorasyonların kontak yüzeyleri kapsamlı bir muayene ve radyografik inceleme ile detaylı olarak muayene edilmeli, eski restorasyonlar değiştirilerek bozulmuş olan yüzeyler dolayısıyla plak birikimi elimine edilmelidir.
Restoratif Diş Tedavisi